Agatha Christie’nin 120 Yıl Önce Yazdığı Kayıp Şiir Bulundu

Agatha Christie’nin Kayıp Şiiri: “Buhar mı, Elektrik mi?” 120 Yıl Sonra Gün Yüzüne Çıktı

Edebiyat dünyası, polisiye romanların efsanevi yazarı Agatha Christie’nin bugüne dek bilinmeyen ilk eserine dair büyüleyici bir keşifle yeniden sarsıldı. Yüzyılı aşkın bir süredir tozlu raflarda sessizce bekleyen bu erken dönem şiir, Londra arşivlerinde yapılan bir araştırma sırasında ortaya çıkarıldı. “Steam v. Electricity” — yani “Buhar mı, Elektrik mi?” başlıklı bu altı kıtalık şiirin, 14 yaşındaki Agatha Mary Clarissa Miller imzasıyla 1905 yılında yerel bir İngiliz gazetesinde yayımlandığı belirlendi. Bu keşif, yalnızca bir edebi bulgu olmanın ötesinde, dünyanın en çok okunan yazarlarından birinin çocukluk dönemine uzanan şiirsel köklerini gözler önüne seriyor.

Şiirin bulunması, edebiyat tarihçileri için neredeyse bir dedektiflik hikâyesine dönüştü. Christie hayranı araştırmacı James Bernthal-Hooker ve eşi Alan, Londra’daki bir yerel arşivde eski gazeteleri tararken tesadüfen bu imzayla karşılaştı. “A. M. C. Miller” imzası ilk bakışta sıradan bir yazarın adı gibi görünse de, dikkatli bir göz hemen bu harflerin Agatha Mary Clarissa’nın baş harfleri olduğunu fark etti. Daha sonra tarih, içerik ve dil kullanımı karşılaştırıldığında, şiirin gerçekten de küçük bir kızken Agatha Christie tarafından yazıldığı doğrulandı. 8 Temmuz 1905 tarihli “Middlesex County Times and Ealing and Hanwell Post” adlı yerel gazetede yayımlanan bu şiir, yazarın bilinen ilk yayımlanmış eseri olarak tarihe geçti.

Christie’nin otobiyografisinde bu şiire dair küçük bir detay bulunuyordu. Yazar, çocukluk yıllarında bir “tramvay” hakkında bir şiir yazdığını ve bunun yayımlandığını anımsadığını anlatmıştı. Ancak arşivlerdeki bulgu, bu hatıranın kısmen yanlış olduğunu ortaya koydu. Şiir bir tramvaydan değil, dönemin teknolojik harikası olan elektrikli trenlerden söz ediyordu. Ayrıca yazar, otobiyografisinde bu olayı 11 yaşında yaşadığını belirtmiş olsa da, arşiv kayıtları ve tarihsel bağlam, şiiri yazdığı sırada 14 yaşında olduğunu gösteriyor. Küçük bir tarih farkı gibi görünse de, bu detaylar Christie’nin biyografisinde şimdiye dek gözden kaçan bir dönemi aydınlatıyor.

“Steam v. Electricity”, yalnızca bir çocuğun dünyayı gözlemleyişini değil, aynı zamanda dönemin teknolojik dönüşümüne dair şaşırtıcı bir farkındalığı da içinde barındırıyor. Şiirin ilk dizeleri bu ruh halini yansıtıyor:

“When first the electric trains did run / In all their scarlet glory / ’Twas well: but ere the day was done / It was another story.”
Bu satırlar, elektrikli trenlerin yarattığı ilk hayranlığın ardından gelen huzursuzluğu dile getiriyor. Henüz genç bir kız olan Agatha’nın, ilerlemeye duyduğu hayranlıkla birlikte içinde taşıdığı kuşkuyu bu kadar erken yaşta dile getirmesi, onun ileride kaleme alacağı karmaşık insan hikâyelerinin ve toplumsal gözlemlerinin habercisi gibi duruyor.

Araştırmacı James Bernthal-Hooker, şiirin “eğlenceli, ritmik ve şaşırtıcı biçimde olgun bir bakış” taşıdığını söylüyor. Ona göre genç Agatha, dönemin bilimsel gelişmelerine karşı yalnızca bir çocuk merakıyla değil, sorgulayıcı bir bilinçle yaklaşıyordu. Bu yönüyle şiir, hem bir sanatçının doğuşuna hem de teknolojik ilerlemenin insanda yarattığı ikili duygulara tanıklık ediyor. Bernthal-Hooker ayrıca, şiirin dili ve ölçüsünde Lewis Carroll ve Edward Lear gibi şairlerin etkilerinin sezildiğini; bu yönüyle eserin hem çocuk edebiyatına hem de 20. yüzyıl başı İngiliz şiir geleneğine ait ince izler taşıdığını belirtiyor.

Christie’nin şiiri uzun süre neden fark edilmedi sorusu ise, yazarın kendi biyografisinde verdiği yanlış bilgilerle açıklanıyor. Şiirin bir “tramvay” hakkında olduğu sanısı, araştırmacıların arşiv taramalarını yanlış yönlendirmişti. Ancak Hooker çifti, bu yanlış hatırayı düzeltip, Londra’nın batısındaki Ealing semtinde elektrikli tren hatlarının hizmete girdiği dönemi inceleyince, şiirin tam yerini ve tarihini bulmayı başardı. Böylece, yüz yıldan uzun süredir kimsenin fark etmediği bir metin, edebiyat tarihine yeniden kazandırılmış oldu.

Keşfin ardından Christie’nin torunu Mathew Prichard da açıklama yaparak, “Büyükannemin henüz çocukken yazdığı bu şiirin yeniden gün yüzüne çıkması beni son derece mutlu etti. Eserin yayımlanmasına gönülden destek veriyorum,” ifadelerini kullandı. Bu onayla birlikte şiirin metni ve araştırma sonuçları, edebiyat çevrelerinde geniş yankı buldu. Bazı edebiyat tarihçileri bu keşfi, Shakespeare’in kayıp bir sonesinin bulunmasına benzeterek “Christie’nin sessiz bir başlangıcının mucizevi dönüşü” olarak değerlendirdi.

“Buhar mı, Elektrik mi?”nin bugünden bakıldığında önemi yalnızca tarihsel değil, aynı zamanda sembolik bir anlam da taşıyor. Zira bu şiir, insanlık tarihinin en keskin geçişlerinden biri olan sanayi çağının ortasında, buharla çalışan makinelerin yerini elektriğin aldığı bir dönemin ruhunu yansıtıyor. Genç Agatha’nın bu değişimi merak, hayret ve tedirginlik karışımı bir duyguyla kaleme alması, teknolojik ilerlemenin insanda bıraktığı izleri sezgisel olarak fark ettiğini gösteriyor. Belki de bu sezgi, ileride onun romanlarında sıkça rastladığımız “bilim ile insan doğasının çatışması” temasının ilk tohumlarını oluşturdu.

Bu şiirin keşfi, aynı zamanda edebiyat arşivlerinin sessiz ama ısrarlı tanıklığını hatırlatıyor. Kimi zaman bir kütüphane köşesinde, kimi zaman sararmış bir gazete sayfasında duran unutulmuş metinler, yalnızca bir yazarın değil, bir dönemin ruhunu da taşır. Aradan geçen 120 yılın ardından, “Steam v. Electricity”nin gün ışığına çıkması, yazının hafızasının ne kadar güçlü ve dirençli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Çünkü her satır, yazıldığı andan çok sonra bile, doğru gözler tarafından okunmayı bekler.

Agatha Christie’nin polisiye dehası, belki de bu erken şiirle birlikte daha anlamlı bir bütünlük kazanıyor. Dünyayı merakla gözleyen, ilerlemeye kuşku duyan, sıradanın ardındaki hikâyeyi sezebilen bir genç kızın kalemi, ileride Hercule Poirot’nun dedektifliğinde vücut bulacaktı. Bugün bu şiir, yalnızca edebiyatseverleri değil, insanlığın hikâyesine inanan herkesi selamlıyor: Tozlu sayfalar arasında bile bir ses, bir iz, bir hatırlayış daima kalıyor.

Hazırlayan: GazeteUs Kültür Servisi – Canan Sevilgen

By editör

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir