Felsefe ve sinema arasında eşsiz bağlar kuran Ulus Baker, Jean-Luc Godard’ı “sinemada felsefe yapan ender yönetmenlerden biri” olarak değerlendirir. Godard’ın filmleri yalnızca izlenmek için değil, üzerinde düşünülmek içindir. Bu nedenle Baker için Godard sineması, sadece bir estetik deneyim değil, entelektüel bir karşılaşmadır.

Sinema Bir Düşünme Biçimidir

Ulus Baker’e göre Godard’ın en ayırt edici özelliği, sinemanın teknik olanaklarını düşünsel araçlara dönüştürmesidir. Özellikle montaj tekniği, Baker için sıradan bir kurgu işlemi değil; bir düşünme tarzıdır. Godard’ın sinemasında her kesme, her sıçrama, anlatının bütünlüğünü bozmakla kalmaz, izleyicinin düşünce alışkanlıklarını da kırar. Klasik anlatı sinemasının sürekli akan, pürüzsüz dili yerine, Godard sineması parçalı, kesintili ve sorgulayıcıdır. Bu da izleyiciyi edilgen konumdan çıkararak, aktif bir düşünür hâline getirir.
Baker bu durumu şöyle ifade eder: “Godard’ın montajı, bir düşünme biçimidir. O, görüntülerle bir felsefe inşa eder.”

Histoire(s) du cinéma: Sinemanın Kendine Dair Düşüncesi

Baker’in özel ilgiyle yaklaştığı filmlerden biri Histoire(s) du cinéma’dır. Godard’ın bu çok katmanlı yapıtı, sinema tarihini bir bilgi aktarımı gibi değil, bir düşünce süreci gibi yeniden kurar. Arşiv görüntüleri, sesler, metinler ve sessizlikler iç içe geçerek sinemanın kendi hafızasıyla yüzleşmesine imkân tanır.
Ulus Baker, bu film hakkında şunları söyler: “Histoire(s) du cinéma, sinemanın sadece geçmişini anlatmaz; o geçmişi, görsel bir düşünme sürecine dönüştürür.” Bu filmde sinema, kendi geçmişini “görmekle” kalmaz, onu “düşünür” de.

Görüntünün İçinden Düşünmek

Godard’ın sineması, Baker’e göre görsel bir şiirsellikten çok, düşünsel bir gerilime dayanır. Kamera, yalnızca bir şeyi göstermek için değil, soru sormak için hareket eder. Karakterler susar, bölünür, bekler. Bu suskunluklar ve bölünmeler bir boşluk değil, tam tersine yoğun düşünce alanlarıdır.
Baker, Godard’ın sinemasını şöyle tanımlar: “Godard sinemasında her sahne bir soru işareti gibidir. O, yalnızca bir görüntü yaratmaz; her görüntü bir düşünme sürecinin parçası olur.”

Sinemada Felsefe Mümkün mü?

Ulus Baker’in cevabı açıktır: Evet, sinemada felsefe mümkündür. Ancak bu, felsefi bir konuyu anlatan filmler yapmakla değil, bizzat sinemanın araçlarıyla düşünmeyi mümkün kılmakla olur. Godard işte tam da bunu başarır. Onun sineması, izleyeni yalnızca bir hikâyenin izleyicisi olarak değil, o hikâyeyi zihninde yeniden kurmaya zorlanan bir düşünür olarak konumlandırır.

Baker, Godard’ın sineması için şunu ekler: “Felsefe, bazen kelimelerle değil, imgelerle yapılır. Godard, imgeleriyle felsefe yapabilen nadir yönetmenlerden biridir.”

Jean-Luc Godard, Ulus Baker’in sinema-felsefe düşüncesinde merkezi bir yere sahiptir. Onun sineması, yalnızca görsel değil düşünsel bir deneyimdir. Ve bu deneyim, seyirciden çok daha fazlasını talep eder: Hatırlamayı, sorgulamayı, yeniden kurmayı. Baker’in dediği gibi, Godard sineması sadece izlenmez; üzerine düşünülür, içinden geçilir ve orada kalınır.


Godard’dan tavsiye Filmler

Godard’ın sinemasına ilgi duyanlar için önerilen bazı filmler:

  1. Pierrot le Fou (1965)
    • Godard’ın en özgün eserlerinden biri olan Pierrot le Fou, aşk, kaçış ve toplumsal yapıları sorgulayan, yenilikçi bir anlatıma sahiptir. Sinemanın biçimsel yapısını ve anlamını sorgulayan film, Godard’ın imgelem gücünü zirveye taşır.
  2. Vivre sa vie (1962)
    • Bu film, Godard’ın sinemasında “sadeleştirmenin” gücünü gösterdiği nadir örneklerden biridir. Bir kadının hayatını ve toplumsal normlarla çatışmasını ele alır; kamera, karakterlerin içsel dünyasına derinlemesine bakar.
  3. Alphaville (1965)
    • Bir bilim kurgu filmi olarak, Godard, toplumsal ve bireysel yabancılaşma temalarını işler. Alphaville, aynı zamanda sinemanın anlamının sorgulandığı ve dilin iktidarını irdeleyen bir yapım olarak dikkat çeker.
  4. Le Mépris (1963)
    • Le Mépris (Hakkârsızlık), sinema endüstrisinin iç yüzünü ve yönetmenin sanat ile ticaret arasındaki sıkışmış durumunu işler. Bu filmde Godard, sinema ile sinemaya olan eleştirisini doğrudan bir anlatı üzerinden sunar.

By editör

2 thoughts on “Ulus Baker’in Gözünden Jean-Luc Godard’ın”
  1. Bergman Godard hakkında şöyle der; “Filmlerinden hiçbir şey anlamıyorum, sürekli bir sahte entellektüellik söz konusu sinematoğrafik olarak hiçbir ilginç yanı yok ve son derece sıkıcı, hayatımda böyle sıkıcı bir adam görmedim, sanki filmlerini eleştirmenler için yapıyor. ” Bergmanın sözlerini bütünüyle kabul etmek elbette mümkün değil yada tüm filmleri için bu ifadeleri genellemek… Lakin şunu söyleyebiliriz, toplumsal meselelere duyarlılığı, kabına sığmayan yenilikçi ve deneysel çalışmaları sebebiyle her zaman akademinin ilgi odağı olmuştur, onun eleştirdiği, gündeme getirmeye çalıştığı konularla(- halkların özgürlüğü-sömürü-kapitalizm-ahlaki çöküş vb) ilgili filmleri maalesef konu edindiği izleyici kitlesi için asla anlaşılır olmamıştır, bana göre entellektüel kesim için bile bu filmler ancak bir kaç kez izlendiğinde üzerinde konuşulur hale gelmektedir, kullandığı imgelerle filmi metne çevirirken aynı zamanda bir çok şekilde yorumlanabilir hale getirmesi fakat bu yorumların çok az izleyici tarafından anlaşılabilmesi belkide Godard sinemasının zaafı olabilir. Şunu da eklemek isterim “Burada ve başka yerde” ve “Weekend” filmlerinde kullandığı anlatı teknikleri ile postmodern -sinematoğrafik -bir sosyoloji inşaa eder…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir